12 Mart 2015 Perşembe

Osmanlıca ile Tanışma Hikayem / Yılmaz Akçaalan

1995 yılıydı. Genel seçimlerden sonrası.
Yanımda görevli kardeşimizin elinde bir cep boyu kitap vardı, dikkat ettiğimde bunun el yazısı formunda olduğunu gördüm. Zannederim teksir usulü çoğaltılmış, üçüncü hamura basılmış bir kitaptı. Onu okurken gördüğümde sordum. Bana açıkladı. “Abi, bu Osmanlıca Risale-i Nur’lardan bir risale” dedi. “Peki, bunu ben nasıl öğrenebilirim?” diye sordum. 
“Gayet kolay”  diye karşılık verdi ve orada beş-on dakika içinde Arapça’dan farklı olan harfleri bana yazarak gösterdi, biraz da okutucu harfler, v.b. gibi malumat verdi. O kitaplardan birini bana verdi, ben de aldım ve çalışma masamın çekmecesine koydum, ne yazık ki ikimizin de işi çok yoğundu, bana yardımcı olamıyor, ben de öyle merak ve iştiyakla yanıyordum ki, anlatamam… Tam o tarihlerde bir yerden duydum ki, bir sürücü kursunun dersanesinde Osmanlıca kursu verilecekmiş. Çok sevindim, hemen gittim, kaydoldum, basit bir usülde kaydettiler, bir resmiyeti yoktu.
Bir hafta kadar sonra kursumuz başladı, genç bir üniversite öğrencisi bize ders vermeye başladı, özellikle yazı ile de yazmamız gerektiğini de söylüyordu. Ne yazık ki, nereden emir gelmiş bilmem bizim kursu da iptal ettiler, öylece kaldı.
İşyerimdeki el yazması kitaba bakıp bakıp duruyor, henüz okuyamadığım için çok üzülüyordum, yine de elime sık sık alıp kelimelere dikkat ediyor, manalarını düşünüp, yazılışlarını, okunuşlarını bana gösterildiği kadarı ile anlamaya çalışıyordum.
Aradan on gün kadar geçti, bir gün yine kitabı elime aldım bir boş vaktimde. Aman Allah’ım, bu ne büyük mutluluk, bir iki cümleyi hiç hatasız okumuştum bile. O mutluluğumu tam anlamı ile izah etmek mümkün değil.
Bu benim Osmanlıca ile ilk tanışmamdı, ne yazık ki, sonraları gerek iş yerimdeki yoğunluk, gerek ailevi sorumluluklar ve bir sürü sebep yeteri kadar ilgilenmemi engelledi. Belki bunda benim kusurum da vardır, ne olursa olsun az da olsa zaman ayırmalı, daha o zamanlarda Osmanlıcayı daha iyi öğrenmek için çabalamalıydım. Neyse…
Şimdi, Allah’a şükürler olsun ki rahatça matbu eserleri okuyorum. Hatta, 700 sayfalık matbu Osmanlıca  bir kitabı da çevirdim. Şu yaşımda bile öğrenmek isteğimin ne kadar çok olduğunun farkına varıyorum, seviniyorum, Osmanlıca ile ilgili facebook gruplarında pek çok paylaşımlardan pek çok kelime öğrendim, hâlâ öğreniyorum.
Artık şehrimizde bir çok yerde gerek cami hazirelerinde gerek, diğer mezarlıklardaki Osmanlı mezar taşlarını okumaya çalışıyorum, bu da ayrı bir çalışma ve usül esasında, ama elhamdülillah epey ilerledim.
Velhasıl, Osmanlıca şu son ikibuçuk yıldır en çok üzerinde durduğum meşgalem, zevkle çalıştığım dersim oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.