12 Mart 2015 Perşembe

Osmanlıca ile Tanışma Hikayem / Zeki Özkan

Bir gecelik bir operasyonla bin yıllık hafızası silinen bir toplumun tam da kırılma noktasında yer almış insanlardık. Yetiştiğimiz buram buram Osmanlı kokan Rumelinin bir noktasında, 500 yıllık muhteşem mimarisi olan camiler, hazireler ve türbe yıkıntıları arasında geçti çocukluğumuz. Büyüklerden dinlenilen İşgaller, düşman zulümleri ve kayıtlara geçmemiş muhaceret hikayeleri. Bosna'dan, Makedonya'dan, Batı Trakya'dan, Bulgaristan'dan, Romanya'dan gelenler. Kopup geldikleri yerlerde  500 yıllık mülk ve topraklarını geride bırakıp gelmişlerdi. Rumelinde 30 yıl içinde kaybolan 2,5 milyon insanın hesabı tutulmamıştı. Soykırımın adı bile yoktu. Bu kadar müthiş bir hikayesi olan bir toplumdaki derin sessizlik hayra alamet değildi. İnsanlar geldikleri yerde yeni bir yurt edinme ve maişet derdine düşmüşlerdi. Yaşanan travma ne eskiyi düşünmeye fırsat verdi ne de üzerlerinde yapılan operasyonu anlamaya. Ama kendilerine biçilen kefene razı olmayan isimsiz kahramanlarca, kökümüzden kopmadan yarınımızı inşa edebileceğimiz fısıldandı kulaklarımıza. Her şeye rağmen özenle saklanan ata yadigarı Yazmalar, matbular, tapular, günlükler, vs. tutuşturuluverdi elimize. "Sen yapacaksın" dediler. 25 yıllık uzun bir yürüyüşün ardından mektep, medrese görmeden aşkla sarıldık Osmanlıcamıza.  Ama beslenecek bir kaynak, konuşacak bir insan hiç olmadı. Çok şükür ki 5 yıl önce bu grupları bulduk. Her gün bıkmadan usanmadan devam eden bir mesai ile Osmanlıcamızı geliştirmeye çalışıyoruz. Güzel insanlar tanıdık. Ecdadın dilini ve yazısını unutturmamaya azmetmiş nur talebelerini tanıdık. Belki katılımcıların arasında yaşça büyüklerinden birisiyiz ama ne gam. Bizim için bir bahar oldu bu. Allahü teala bu yolda mesai sarf eden herkesin çalışmasını makbul, sonunu hayr eylesin. Ne mutlu ki ecdat yazısı ile meşgulüz, ne mutlu ki İslam yazısı ile meşgulüz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.